DİJİTAL SANATLAR VE NFT GİRİŞİMCİSİ FİLİZ DAĞ VE DİJİTAL SANATÇI BURAK DİRGEN
GELECEĞİN BİLİM – SANAT DÜNYASINI ANLATTI
Dijital Rönesans A.Ş. Kurucusu Filiz Dağ ve dijital sanatçı Burak Dirgen, Birol Güven’in hazırlayıp sunduğu “Gelecek Geliyor” programında geleceğin bilim ve sanat dünyasının nasıl gelişeceğine, ticaretin nasıl mümkün olduğuna dair detaylı açıklamalarda bulundu.
Katıldığı programda Metaverse ve dijital dünya ile ilgili önemli bilgiler veren Filiz Dağ, sıklıkla kullandığı Dijital Rönesans kavramına da açıklık getirdi. Aydınlanma arayışında olunan bir dönemden geçildiğini belirten Dağ, bu aydınlanmayı sağlayacak olanın dönemin Leonardo da Vinci’lerini yetiştirmekten geçtiğini, amaçlarının var olan Leonardo’ları da görünür kılmak olduğunu belirtti. Yaşadığımız çağın, dönemin orta çağı olduğunu ifade eden Dağ, bunun nedenini “Bir çağda bilim ve sanat birlikte ilerlemiyorsa, bütünleşik değillerse o dönemin medeniyetlerinin ya duraklama dönemi oluyor ya da çöküş dönemi oluyor.” şeklinde açıkladı.
Filiz Dağ fen, teknoloji, mühendislik, matematik (STEM) çalışmalarının ivme kazandığı bir dönemin ardından son 10 yıllık dönemde de topluma, canlıya; yaşamı anlamaya ve anlamlandırmaya yönelik sanat kısmının eksik kaldığının fark edildiğini söyledi. Ayrıca “Katma değerli içeriklerin, marka değerli ürünlerin oluşabilmesi için ve aynı zamanda yaşam odaklı olabilmesinin yolu da bilimin daha çok sanatla, yaşama dokunur şekilde ilerlemesinden geçiyor.” diye konuştu.
Birol Güven’in dijital sanatın ne olduğuna dair sorusunu Burak Dirgen, “Dijital sanat, 1960’lardan itibaren kullanılan bir terim. Sanat üretiminin araçlarını ifade ediyor. Dijital araçlar üreterek ortaya çıkan bir sanat ürünü.” şeklinde cevapladı. Bir ressamdan resim üretmesi beklenirken dijital sanatçının, kendisini çok farklı şekillerde ifade edebildiğini belirten Dirgen, “Video üretebiliyor, fotoğraf çekebiliyor, dijital bir resim çizebiliyor ya da video oyunuyla da kendini ifade edebiliyor.” diyerek çeşitli örnekler sundu. Bu alanda en sevdiği durumun da bu sınırsız ifade imkânları olduğunu söyleyen Dirgen, heykeltıraşların dahi heykellerini dijitalde tasarladığını belirtti.
Araçların sınırsız ve daha kolay olmasından dolayı tasarlamanın ve bu tasarının ardından hayata geçirmenin daha iyi olduğunu ifade eden dijital sanatçı Dirgen, konuşmasında “Aslında kolaylaşan şey ulaşım oluyor. Bilgiye ulaşım kolaylaşıyor. İnternet sayesinde kullanılan araçları da kolaylıkla öğrenebiliyoruz. Video izleyerek bir programın kullanımını kavrıyoruz. Programın kullanımını öğrenerek bir heykel de tasarlayabiliriz. Ürünlerimizi bu araçlarla üretiyoruz. Buna da ‘dijital sanat’ adını veriyoruz.” ifadelerine yer verdi.
Dijital Sanatta da Sanatçının Bakış Açısı ve Duyguları Ön Planda
Bu araçları kullanmanın da bir anlamda yetenek olduğu ifade eden Burak Dirgen, sanatçının duygularının ve bakış açısının halen devrede olduğunu vurguladı. “Yapay zekanın da ürettiği bir sanat var, ama üretilen sanatı da yine insan yönetiyor.” diyerek sanatçının rolünün son bulmadığını söyleyen Dirgen, on binlerce veri yüklenen yapay zekanın üretimle karşılık verdiğini belirtti. “Buradaki değerleri, parametreleri belirleyen yine biziz.” diyen dijital sanatçı, kendilerinin halen ön planda olduğunu, bu anlamda değişen bir şey olmadığını anlattı.
NFT’nin bugünü ve geleceği hakkında açıklamalar yapan Filiz Dağ, bu işin geleceğinin tam anlamıyla ekonomiyle ilgili olduğunu vurguladı. Ekonomiye giden yoldaysa asıl önemli olanın konunun nasıl başladığıyla anlatılabileceğini ifade eden Dağ, oyun tasarımlarının ve oyunlaşma sürecinin, kripto paralara geçişle süregeldiğini belirtti. Sanatsal tasarımların ürünleşmiş hali olan NFT’leri Burak Dirgen, “İçerisinde dijital verileri barındıran dijital bir sözleşme. Aslında kontrat ya da noter de diyebiliriz. Dijital bir aidiyet söz konusu.” şeklinde açıkladı. NFT’lerin bir sonuç olduğunu ifade eden Filiz Dağ ise “Bunun bir de gelişim aşaması var. Oyunlaşmanın, oyun sektörünün içerisindeki tocken’ların geçtiği süreci anlatmalıyız. Basitten zora doğru giden bir durum.” diyerek sürece dikkat çekti.
Yıllar önce oynanan bilgisayar oyunlarında oyun paralarına ihtiyaç duyulduğunu söyleyen dijital sanatçı Dirgen, “O zamanlar bendeki gerçek parayı, başa birinin oyun parasıyla nasıl değiştiririz diye düşünüyorduk. Para hiç icat edilmemiş gibi ve biz takas ediyoruz. Bu, paranın icadından önceki bir çağ gibi. Günümüzdeyse kripto paralar keşfedildi.” şeklinde konuştu. Bundan önce oyunlarda biriktirilen paraların orada birikip kaldığını belirten Filiz Dağ, günümüzün avatarlarının önceden oyunlarda bulunduğunu hatırlattı. “Bunları birinin temsili olarak oynuyorduk. Orada kazandığımız coin’ler gerçeğe dönmüyordu. Ama o oyunların gelişmesi ve karakterin daha da güçlenmesi için belli harcamalar yapılıyordu. Biriken coin’lerle yapılan bazı meta’lar vardı. Bunlar silah da olabiliyordu, bir yeri kazmak için gerekli olan kazma ve kürek de olabiliyordu.” diyen Dağ, geçmişteki oyunların günümüze yansımalarını anlattı.
Geçmişte Oyun Sektöründe Gördüklerimiz Gerçek Oluyor
Oyunlarda kullanılan paraların görsellerde, satın alınan kartlar olarak ifade edilebileceğini belirten Dağ, “O kartlar, şimdi dijital sanat veya NFT diye sattığımız kartlar. O coin’ler de paraya dönüşen kripto paralar. Günümüzde kripto para ve NFT dediğimiz her şey, oyun sektörünün o zamandan hayatımıza soktuğu, ama şimdi satılabilir ve alınabilir olan ticari ürünler; oradaki para da bu ticaretin yapılmış olduğu para birimi haline geldi.” diyerek geleceğin bilim ve sanat dünyasına dair açıklamalar yaptı.
Elle tutulamayan şeylerin gerçek hayata dönüştüğü dijital çağda oyun paralarının da kripto paralara evrildiğini bir kez daha vurgulayan Dirgen, bunun bir Pazar haline geldiğini “Oyun oynayarak bazı üçüncü dünya ülkelerinde alınan asgari ücretten daha fazla para kazanan insanlar var. Oyunla yaşıyorlar.” şeklinde açıkladı. Ayrıca oyun tasarımlarının da giderek daha fazla kripto paralarla birleştiğini ifade etti.
İçerik üretimi ve içerik tasarımlarının bu çağda da âdeta kral ve kraliçe olduğunu belirten Filiz Dağ, uzun metrajda üretilenlerin aksine kendilerinin kısa metrajda içerik ürettiğini ve şu anda en önemli kısımda olduklarını vurguladı. Metaverse noktasına doğru gidildiğini söyleyen Dağ, “Peki neden içerik üretmeliyiz? Sanayi Devrimi’nden sonra ilk içeriklerin sergilendiği televizyonlarda hayatımızın yüzde 10’luk dilimini geçirdik. Bu içeriklerin yönetimi bizde değil, yurt dışındaki içerik üreticilerinde olduğu için de bu dönemi onlara hayran olarak tamamladık. Onların bize sattığı teknoloji ve bu teknoloji içerisinde bize gelen yayınları izleyerek aslında ciddi bir algı yönetiminin parçası oluyorduk.” diye konuştu. Dağ, 1990’larda hayatımıza giren internetle de yine dış ülkelerden alınan sosyal medya platformları ve oyunlarıyla onların müşterileri, oyuncuları olduğumuzu belirtti.
Kendi içeriklerimizi üretmeye başlayana dek müşterileri konumunda kaldığımızı ifade eden Dağ, “Metaverse ya da ne derseniz deyin; internetin daha gelişmiş ve genele yayılmış halidir. Üç sene sonra hayatımız bu ekranlara bağlı geçecek. Bunlar VR, artırılmış gerçeklik ve gözlüklerle izleme yöntemi olabilir. Her şey görsele dayalı olacak. Sinemada üretilen içerikleri, bizlerin daha sanatsal, figüratif hale getirmemiz söz konusu. Sinemadaki trendy motion kullanımı ile aynı yöntemler kullanılıyor. Bizde farklı olan ise grafik animasyon dediğimiz, oyun sektörü için geliştirilen tasarımlar olarak geniş bir alana açılma. Çünkü yeni dünya dediğimiz Metaverse; kocaman bir sinema sahnesi, bir oyun alanı. Bu sefer bizler oyuncular olarak içerisinde zamanımızın yüzde 60’ını geçireceğiz. Alışveriş, eğitim, iletişim, iş hayatı gibi…” diye konuştu.
Metaverse Sınırsızlığı ve Mükemmelliği Sunuyor
Büyük bir oyun alanına girildiğinde temsil olarak karakterlere ihtiyaç duyulacağını belirten Filiz Dağ, avatarların bu görevi üstleneceğini açıkladı. “Birisinin bir şeyi tutması, yazması, çizmesi, yurt dışında toplantıya katılması ve sizin orada var olduğunuzu gösteren bir gölgeniz, benzeriniz, ikiziniz gerekir.” diyerek avatarların temsil görevini vurgulayan Dağ, bu duruma Hinduizm inancından da örnekler verdi. Hinduizm’de “ava”nın “gökyüzü”, “tar”ın “inen” anlamlarına geldiğini söyleyen Dağ, “Dünya kaotik bir duruma gelip, felakete sürüklendiğinde gökyüzünden geleceğine inanılan ‘kurtarıcı’ anlamına gelen Avatar Tanrıları beklenir. Bunlar elçi gibidir, yani avatar kullanımı eskilere dayanır.” şeklinde ilgi çekici açıklamalarda bulundu.
Bu zamana kadar bizi temsil eden devlet liderleri ya da moda ikonlarının bulunduğunu belirten Filiz Dağ, “Biz de onlar gibi giyinir, onlardan etkilenir, onlar gibi tavır almak isteriz. Kendi avatarlarımızı üretme şansı bize verilene kadar böyleydi. Metaverse bize sınırsızlığı ve mükemmelliği sunuyor. Olmayan bir evrende, Mars’ta ya da Venüs’te olabiliriz. Avatarda da bu var. Hayalimizde olmasını istediğimiz süper güçlerle donanabiliriz. Mükemmel özelliklere sahip olabilir, ışınlanabiliriz. Süper kahraman yaratma imkânı var.” diye konuştu.
Merkeziyetsizlik kavramını blockchain ile duymaya başladığımızı belirten Burak Dirgen, “Blockchain, insanların oluşturduğu bir ağ. Belirli bir merkezi yok. Web 3 dediğimiz de aynı kapıya çıkan bir tanım. Bir otorite yok. Hepimizin interneti diyebiliriz.” ifadelerine yer verdi. Filiz Dağ ise “Merkeziyetsiz olan blockchain’in teknolojisinin kendisi. İçerisine insan girdiğinde ise alım-satım, ticaret oluyor. Yani para devreye giriyor ve rekabet başlıyor. İnsan para kazandığı için de sistem kuruyor. Merkezi sistemi insan oluşturuyor. Genele baktığımızda blockchain teknolojisi merkeziyetsiz, sınırsız; metaverse de öyle. Ama içine bir kişi dahi olsa insanın girmesi; sistem kurmaya neden oluyor.” diyerek merkeziyetsizlikte tam bir sınırsızlıktan söz edilemeyeceğinin altını çizdi.
İçerikleri Dijital Sanatçılar İnşa Edecek
Oyun kurucusu olup, sistem kuramadığımız için telaşlanmamız gerektiğini belirten Dağ, yeni teknolojilerin sunduğu imkânlara hazırlıksız olduğumuz için tehdit oluşturduklarını ifade etti. Oluşturulan evrenin satılmak istendiğinden bahseden Dağ, “Bu içerikleri inşa edecek olan mimarlar da dijital sanatçılar, senaristler.” diye belirtti. Bunların satımı noktasında da storytelling denen hikâye yazarlarına ihtiyaç olduğunu ifade eden Dağ, “Oynanan her oyunun bir hikâyesi var. Bir kahraman bir yerlere koşar, prenses kurtarılmayı bekler, yaratıklar uzaydan gelir gibi. Metaverse de böyle olacak. Bu noktada senaristler çok önemli bir konumda. Yapay zeka senaryo yazamıyor. Bilim ve sanatın bütünleşikliği diye iddiada bulunmamın sebebi de bu.” diye konuştu.
Dijital sanatçı Burak Dirgen, NFT’nin gelişim sürecini anlatırken, “İlk NFT projesi aslında avatar projesiydi. Kısaca şöyle anlatabilirim: 10 bin adet avatar, ilk çıktığında ücretsiz olarak dağıtıldı. Ama NFT kavramı geliştikçe bu proje kavramı, bu proje geliştikçe de buna benzer başka projeler gelişti. Böylelikle aslında avatar ihtiyacı ortaya çıktı. Avatarlar da bir topluluk oluşturdu. Dijital dünyada da böyle bir topluluk meydana geldi.” ifadelerini kullandı. Dirgen, para haberlerinin NFT’ye dikkati arttırdığını, bir dijital sanatçının 69 milyona satım yapmasının ardından her şeyin değiştiğini belirtti.
Filiz Dağ, dijital dünyada ticaretin nasıl yapıldığını anlatırken, “NFT bir sonuç, bir de bu sonucun paketini evimize transfer süreci oluyor. Market-place denen pazaryerleri var. Bunlar perakende sektörünün, AVM’den dijitale döndüğü dönemde e-ticaret siteleriydi. Herhangi bir metayı biz bu e-ticaret sitelerinden alırken, bu dijital metaların alım-satımının yapıldığı markalaşmış yerler var. Bunlara market-place deniyor. Öncelikle bir eser, illâ dijital sanat olmak zorunda değil, çekilmiş bir fotoğraf da olabilir. Dijital olarak konulacak herhangi bir şey olabilir. Bu dijital varlığı ben nasıl satarım sorusu önemli.” dedi.
“Akıllı Kontrat” Sistemiyle Her Satışta Varlık Sahibinin Emeği Korunuyor
Öncelikle kripto para birimine sahip olunması gerektiğini söyleyen Dağ, “Birden fazla para birimi var. Öncelikle kripto para alınacak. Bu, TL’den; o ülkenin para birimi üzerinden gerçekleştirilecek. Daha sonra digital wallet dediğimiz dijital cüzdanlar var. Bir de bu uygulamayı indirilecek. Market-place dediğimiz, pazaryeri belirlenecek. Arkasından bu ürünü, pazaryerine yerleştirebilmemiz ödememiz gereken gazlama dediğimiz bir ödeme var. Bu da 20 ile 200 dolar arasında. Yani o pazaryerine, ürünü yerleştirmek için bir maliyet var. Bu maliyeti de yine kripto para dediğimiz ödeme yöntemleriyle yapmamız gerekiyor.” diye konuştu. Sergiye, yani pazaryerine konan ürün satıldıktan sonra ödemenin alınabilmesi için elde edilen gelirin belli bir yüzdesinin varlık sahibine verildiğini belirten Dağ, “Yüzdeyi belirleyen, sanatçının kendisi oluyor.” ifadelerini kullanarak, “akıllı kontrat” denen sistem sayesinde her satışın ardından sanatçıya belli bir pay verildiğini sözlerine ekledi.
Pazaryerlerinin şimdiye kadar yurt dışında olduğunun altını çize Dağ, “Yerli girişimlerimiz de var bu anlamda. Çok ciddi bir para ekosisteminin döndüğü mecraya, milyonlarca insan eserlerini koyuyor, gazlama dediğimiz paraları ödüyor. Kaçı satılıyor bunlardan? Milyon dolarlık satışlara giden yolu açan bir sistem var. En azından vergi ödenmiyor diye rahatlık duyuluyor şimdilik.” diye konuştu. Önemli bir komünitenin olduğunu söyleyen Filiz Dağ, pazaryerlerinin bu durumdan ciddi kârlar elde ettiğini ifade ederek, hem içerik üreten tasarımcılara hem de bu yeni alandaki girişimlere destek olunmasının önemini vurguladı.